26 Ekim 2013 Cumartesi

Tuzla'da Başımızdan Geçen Bir Olay

Oğlumuzun doktor randevusu var, ön koltukta eşim, arkada kendi koltuğunda oğlum. Tuzla'dan evimizden, Esentepe'den, İçmeler'e oradan sahil yolu ile Bostancı'ya gideceğiz. Yola çıktık, İSKİ Arıtma Tesisleri'ne gelmeden yol üzerinde bir polis arabası, yanında başka bir araba, yolun kenarında bir polis yavaş yavaş gibi birtakım hareketler yapıyor, bir anlam veremiyoruz, sadece biraz yavaşlıyoruz, ama dur demiyor, biz ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz.

İlerlemeye devam ediyoruz, 15-20 m. sonra da görüyoruz: Tam arıtma tesislerinin önünde iki araba, arabaların arkasında araları siper almış silahlı adamlar, karşıda bizim göremediğimiz birilerine ateş ediyor. Neredeyse bir çatışmanın tam ortasındayız. Bir an duruyorum, donuyorum, hızlıca gaza basıp geçmek, ya da geri vitese takıp geri geri kaçmak ikileminde kalıyorum. Eşimle ne konuştuğumuzu, ne yaptığımızı hatırlamıyorum ama, arabayı güçlükle geri vitese takıp, geri geri polislerin yavaşlayın dediği yere kadar gitmeyi beceriyorum. Orada polislerle birlikte bizi gülerek karşılayan birileri dizi çekimi olduğunu onu söylemek istediklerini, ama bizim sanırım bunu anlamadığımızı söylüyor. "La Havle" diyorum, içimden küfürler ediyorum - yalan söylemeyim ortamda polis olmasa bu küfürler içimden olmazdı - ve yoluma devam ediyorum.

Bu olay geçen ilkbaharda oldu, buraya yazmak istedim, bir şekilde hem kendim unutmak istemedim, hem de belki birgün sizin başınıza bu ülkede böyle bir olay gelebileceğini hatırlatmak istedim. Hangi dizinin çekimi olduğunu bilmiyorum, çok da umrumda değil, ama eşimle ve oğlumla bir çatışmanın ortasında kalmanın nasıl bir his olduğunu basit ve büyük bir Dizi Çekimi Var yazısı ile bu durumun nasıl yaşanmayabileceğini takdirinize bırakıyorum. 

19 Ekim 2013 Cumartesi

Windows 8.1 Upgrade

Windows 8.1 yükseltmesi geçtiğimiz Perşembe günü yayınlandı. Ben de lisanslı Windows 8 yüklü olan eşimin bilgisayarına ve kendi bilgisayarlarıma bu yüklemeyi başlattım. Yükleme hikayem aşağıdadır:

1. Eşimin bilgisayarı daha doğrusu tableti Acer i3 işlemcili bir tablet. En sorunsuz ve en çabuk yükseltme  (SSD kullanması nedeni ile zaten beklenen bir sonuç) bu tablette oldu. Tabletin dili Türkçe idi ve hiçbir aşamada hiçbir problemle karşılaşmadım.

2. i7 işlemcili Notebook'um ya da dizüstü bilgisayarıma (gerçi dizde çalıştırılmayacak kadar ağır ya...) : Yükseltme uzun sürdü, bilgisayarı birkaç kez kapadı ve Dil ayarlarının bozulabileceğine dair bir uyarı verdi. Ancak yükseltmenin sonunda sağlam bir şekilde tüm uygulamaları çalıştıran Start düğmeli (İngilizce Windows kullanıyorum), Windows 8.1 yüklü bir bilgisayarım oldu. Bu noktadan sonra bilgisayarda herhangi bir sorun ile karşılaşacağımı beklememekle birlikte olası bir kötü durumu yine yazarım. En önemli artısı artık dilin İngilizce olduğu ama Türkçe bilen bir bilgisayarım oldu.

3. Gelelim desktop'a yani masaüstü bilgisayarıma: Yükseltme henüz gerçekleşmedi. Nedeni Users dizininin başka disk ya da başka disk bölümünde (partition olması), sağolsun Microsoft burada bu hatayı verip yüklemeyi engelliyor ama bu durumu dikkate alması ve bu şekilde çözüm geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum.  Aşağıda bunun için ayrı başlık açacağım, ve yaptıklarımı sıralayacağım.

Windows 8.1 Yükseltmesi Users dizininin başka disk ya da disk bölümünde olmasından dolayı yapılamıyor hatası: ya da kısaca 0xc1900102 hatası:

1. Benim masaüstü bilgisayarımda bilgisayar açılış diski sadece 120 GB kapasiteli olan bir SSD diskidir. Bu diskte oyunlar dışında sadece Program dosyaları yeralır. Users dizini altındaki kullanıcı verileri ve oyunlar ayrı disklerdedir. Açıkçası Total War serisini de SSD altında çalıştırmak isterim ama harcadıkları yer itibariyle ancak onları emektar Quantum Black serisi sabit disklerden yaptığım RAID 0 altında tutabiliyorum. (RAID 0: 1 disk arıza verinin tamamı çöp bilmeyenlere not.). Yüksek kapasiteli SSD disk almak, hatta o disklerle RAID yapmak gibi bir maddi gücüm yok. Olsaydı iyi olurdu. :-)

2. Users dizinini başka diske almanın bir nedeni de SSD'lerin fazla yazmaya (okumaya değil) dayanmamaları... Sık sık yazılan bir SSD diskin ömrünün 1.5 - 2 sene olduğuna dair yazılar okudum ve kurulum tamamlandıktan sonra tekrardan problemle uğraşmak istemiyorum. Ayrıca Users dizini eğer sıkı bir kullanıcı iseniz çok kolay çok çabuk büyüyebilir ve bu durumda sistem diskinde yer kalmamasını istemem. Bu arada evet SWAP dosyalarım tam da bu nedenden ötürü SSD diskimde değil...  Users dizinini başka diske taşırken aşağıdaki kılavuzdan faydalandım:
http://www.eightforums.com/tutorials/4275-user-profiles-relocate-another-partition-disk.html
Kari P.'ye teşekkürler...

3. Kari P.'nin ve Internet'te araştırırsanız, bilgili kullanıcıların - Türkçe'ye böyle çevirdim- (Power User) çoğu için bu User dizininin taşınması çok elzem, ayrıca bu konfigürasyonun yedekleme konusunda, virüs koruması bazında da avantajları var. Windows 8'im bu konfigürasyonlar 2-3 aydır sorunsuz, gayet hızlı bir şekilde çalışmakta ve ama hala Windows 8 olarak çalışmakta... Ama artık çalışamayacak çünkü Microsoft yükseltmeleri Users dizinini sistem dizini ile aynı disk ve aynı disk bölümünde istiyor. :-(

4. Öncelikle MSDN üyesi değilim, Microsoft ortamında bir geliştirme yapmıyorum (Excel makroları bu tanıma uyuyor gibi gözükse de kastettiğim bu değil, anlayan anladı.) Bu durumda elimde 8.1 yükseltmesini indirme şansı yok. 3 bilgisayar için ayrı ayrı - masaüstü bilgisayarım için defalarca ayrı ayrı aynı şeyi - yüklettiği için Microsoft'a teşekkürlerimi sunuyorum. 3.2 GB'lık bir dosyanın da bu arada inmesi saatler sürüyor. Bu konuda da ISO dosyası yayınlamadığı ya da yükseltmeyi yükseltme olarak yayınlamadığı için Microsoft'un kulaklarını bir kez daha çınlatıyorum.

5. Hata mesajını aradım, buldum ve ne yapabileceğime baktım. Bu arada bundan sonra yazacaklarımı yapmak zorunda kalacak ve sorun yaşayabilecek olanlara, hiçbir sorumluluk kabul etmediğimi zaten benim de biryerlerde bulduklarımla bunları yaptığımı söylemek istiyorum. Öncelikle Users dizinin taşınması Microsoft'un istemediği ama benim yapmak zorunda olduğum bir şey.... Şimdi yapmam gereken, önce Users dizini küçültmem (SSD'ye sığması için) sonra Default ve Public User'larını C'ye taşıyıp, default profile dizinini D'den C'ye çevirmem, her ihtimale karşı bilgisayarı yeniden başlattıktan sonra yeni bir User oluşturmam (local user) ve sonrasında Windows 8 DVD ya da USB'si ile Repair ekranına girerek mevcut User'ları C'ye taşıyıp, sonra önceden oluşturduğum User ile bilgisayarı açıp yine Registry Editör ile önceden açılmış user'ların profillerini C olarak değiştirmem gerekmektedir. Hııı? diyorsanız bir şey diyemem, İngilizce'niz var ise aşağıdaki linkleri okuyun derim:
User Profile default Location Nasıl Değişir: http://www.nextofwindows.com/how-to-change-user-profile-default-location-in-windows-7/
Bu Microsof'un değiştirmeyin yazısı: http://social.technet.microsoft.com/Forums/windows/en-US/1e4af8e4-4477-4a1c-beca-a809432d874a/changing-the-profile-path-on-windows-8?forum=w8itproinstall
Yukarıdaki linkte Microsoft tool'ları ile nasıl değiştirileceği vardı zaten.
Registry değişikliği ile User folderını taşımak: http://www.nextofwindows.com/how-to-change-user-profile-default-location-in-windows-7/
Burda Windows 7 ile gelen Symbolic Link (mklink) kullanımı ile dizine link vermek hakkında bilgi var. Lotus Domino server'da çok directory link kullandım ama Windows altında tecrübem yok. Ama buradaki yazının Repair modda Command Prompt'a girip, profil dizinlerini kopyalamak için olan kısmını kullandım.
http://www.nextofwindows.com/how-to-change-user-profile-location-in-windows-8-without-registry-hack/

6. Şu ana kadar yaptıklarım: Default ve Public dizinleri C'ye taşıdım, yeni User oluşturdum, sonrasında Repair modda esas kullanıcı dizinimi C'ye taşıyıp Registry'de C'deki dizinlere yönlendirdim. Şu anda Windows 8.1 yükseltmesinin bir kez daha yüklenmesini bekliyorum. Bitince yükseltmenin ilerlemesi gerekiyor. Yükleme bittikten sonra aynı adımları bu kez dersten alarak Windows user dizinini D'ye geri taşıyacağım. Bu yazı şimdilik bu kadar yeter. Windows 8.1 yükseltmesinin artıları ile ilgili bir yazı daha yazacağım, ama ne zaman olur muhtemelen sonra...

Söz vermiyorum ama sorunuz olur ise twitter falcon291 ve buradan bağlantıya geçebilirsiniz.
Bildiğim tek şey aslında bir şey bilmediğimdir demiş ünlü bir adam (Einstein sanırım) Neyse ama başka bir söz daha var hoşuma giden Einstein'dan "İki şey sonsuzdur: Evren ve insanların aptallığı, ama ilkinden o kadar da emin değilim." Einstein'ın bu ikinci sözünü bir yükseltme sürümünü yüklemeyi bu kadar zorlaştıran Microsoft'a gönderiyorum.

Umarım yazdıklarım işinize yarar. Herkese iyi günler...

NOTLAR:
1. Yükleme ve kurulum başarı ile sonuçlandı. Şimdi sadece kendi User profilimi D'ye geri kopyalayacağım. Yukarıdaki metodu kullanarak, Repair işlemi ile...
2. Windows 8.1 ISO dosyasını elde etmek için aşağıdaki linki buldum. Benim artık ihtiyacım yok, ama ihtiyacı olanlar için...
http://www.neowin.net/news/here-is-how-to-get-the-windows-81-iso-and-create-a-usb-install-stick?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter


Atlas Tarih: Lütfen sadece övgülerinizi bize yollayın - eleştirileriniz ile ilgilenmiyoruz.

Atlas Tarih dergisinin bir önceki sayısında (yani Ağustos - Eylül sayısı) yayınlanan bir yazıya cevaben bir okur mektubu ya da daha doğrusu okur eleştirisi göndermiştim bilgi@atlastarih.com adresine...

Yayınlanmamış... Çok yoğun eleştiri içeren okur mektubu vardır, bu yüzden yayınlanmamıştır dedim, sadece övgü dolu, canımızsınız balımızsınız türü mektuplar vardı. Kimse kusura bakmasın övgü dolu mektuplar yazmayı hiç beceremedim. Atlas Tarih alıp okuyan birileri var ise aşağıda yayınlanmamış mektubumu bulabilirler:

İyi günler,

Ağustos Eylül 2013 sayınızda 22. sayfada Gagarin'in ölümü aydınlandı, başlığı altında  Alexei Leonov'un suskunluğunu bozduğu ve ana tanık olduğunu Gagarin'in ölüm olayındaki gizemi çözdüğünü yazdınız. Öncelikle bu olay Alexei Leonov'un David Scott ile birlikte yazdığı bir astronot ve bir kozmonotun anıları ekseninde uzayın keşfinin anlatıldığı Two Sides of The Moon (Ayın İki Yüzü - Bildiğim kadarı ile Türkçe'ye çevrilmedi.) isimli kitapta detaylı bir şekilde anlatılmaktadır ve sizin belirttiğiniz gibi Alexei Leonov olayın ana tanıklarından biri değil, olayın içinde olan ve gerçeğe ulaşabilecek birtakım çıkartımlarda bulunabilecek yetkinlikte bir kişidir. Alexei Leonov kitapta olayın muhtemel oluş sebebini ve örtbas nedenini açıklamış ve olayın gerçekte kaza olduğunu belirtmiştir. 2006 yılında yayınlanmış bir kitapta anlatılan bir olayın yeni çözülmüş gibi sunulması yanlış olmuş.

Bizim için bu olayın ve kazanın oluş şekli ise yakın tarihte Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefat ettiği helikopter kazasının da kuvvetle muhtemel aynı şekilde olmuş olmasıdır. Bizde de aynı Gagarin'in kazasında olduğu gibi birtakım delillerin suçun örtbas edilmesi için karartıldığı şüphesi vardır ve muhtemelen ilerleyen zamanla birlikte aynı Gagarin'in kazasında olduğu gibi - gerçekten de kaza olmakla birlikte - kazanın nedenini örtbas etmek amacı ile karartılan deliller ile birlikte suikast şüphesi uyandıran bu olay da açıklığa kavuşacaktır.

Serdar Yalçın

NOT: 16 Kasım tarihinde twitter'dan Atlas Tarih'ten aşağıdaki mesajı aldım, yiğidi öldür hakkını yeme diyerek sizinle paylaşıyorum:
"Serdar Bey merhaba,
Okur mektubunuz için teşekkür ederiz. bilgi@atlastarih.com adresine ulaşmakta teknik bir aksaklık oldu. Bu yüzden okur mektubunuzdan twitter'daki mesajınız sayesinde haberder olduk. mektubunuz bu sayıdaki okur sayfasında yayımlanacaktır. Değerli görüş ve eleştirilerinizi bundan sonra da bekliyoruz. Gecikme için özür dileriz. İyi günler dileriz. Atlas Tarih."
Artık Aralık 2013- Ocak 2014 sayısında herhalde mektubum yayınlanacak... :-)

8 Nisan 2013 Pazartesi

1923 Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı 2013 İlber Ortaylı - İsmail Küçükkaya

İsmail Küçükkaya’nın, İlber Ortaylı’nın Cumhuriyet’in ilk yüzyılı ile ilgili görüşlerini yaptıkları söyleşilerin ışığında derlediği bu kitabı herkese tavsiye ederim.

Kitap 1923’ün hemen öncesinden 2. Abdülhamid’den başlayarak, 2. Meşrutiyeti, 1. Dünya Savaşı’nı anlatıyor, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşu ve İsmet İnönü, Demokrat Parti  dönemleri ile devam ediyor ve nihayetinde günümüze kadar uzanarak Türkiye Cumhuriyeti tarihini özetliyor. Kitap tarihi anlatan bir kitap olmaktan çok, dönemin olaylarını İlber Ortaylı gözüyle özetleyen bir kitap. Bu yüzden dönemi iyi bilmeyenler için çok doyurucu olmayabilir. Ama ben kitabı son derece içten, pazarlıksız ve doyurucu buldum.

Timaş Yayınları elbette en Atatürkçü yayınevimiz sayılmaz ama anlatılan Atatürk portresi büyüleyici olduğu kadar da gerçekçi. Kitabı, önce Atatürk’ü ve Cumhuriyeti sonrasında Türkiye’nin gittiği yeri ve geleceğini anlamak için okunması gereken bir kitap olarak değerlendiriyorum.

7 Nisan 2013 Pazar

Ruzi Nazar CIA’nın Türk Casusu – Enver Altaylı

Geçtiğimiz hafta, Ruzi Nazar CIA’nın Türk Casusu – Enver Altaylı okudum. Fırtına gibi bir hayatın hikayesi. Ruzi Nazar 2. Dünya Savaşı’nda Kızıl Ordu’da savaşırken, yaralanıyor, iyileştiğinde cephenin gerisinde Alman işgalindeki topraklarda buluyor kendini. Öncelikli olarak hayatını kurtarmak, sonrasında komünist Rus egemenliğinden ülkesini kurtarmak için Alman ordusuna Türkistan Lejyonuna katılıyor, bu sefer Ruslar’a karşı savaşıyor. Savaşın sonunda Almanya’nın savaşı kaybetmesi nedeniyle Sovyetler Birliğine iade edilmesi ve sonrasında hemen idam edilmesi tehlikesi ortaya çıkıyor. Bu tehlikeden kurtulmak için çeşitli yollara başvuruyor, saklanıyor ve hayatını kurtarmayı başarıyor. Sonrasında Almanya’da tanıştığı üst tabakaya mensup bir Alman ailesinin kızı ile evleniyor, Soğuk Savaş’a CIA’in bir mensubu olarak ABD yanında, ama Türkistan’ın çıkarlarını gözetmek için katılıyor. Bu arada CIA ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda Türkiye ve Almanya’da çalışıyor ve Afganistan ve İran’da da çeşitli görevler alıyor. Türkiye’de kaldığı on yıl boyunca farklı kişilerle dostluklar ediniyor. Türkeş’in sürgüne gönderilmesinde, kararın sürgün olarak değiştirilip, Türkeş’in hayatının kurtulmasında rol alıyor. Türkiye’de bununla birlikte MİT’in kurulmasında da katkıları oluyor. Ayrıca Soğuk Savaş’ta Rusya ve İslam coğrafyasında çeşitli operasyonlarda görev alıyor. Örneğin Argo’da – filmi henüz izlemedim - (2013 En İyi Film Oscar’ı) ismi sınırlı ya da hiç geçmese de anlatılan kurtarma girişiminin başarı ile sonuçlanmasında önemli payı var.

Bildiğim kadarı ile halen sağ, ama artık doksanlı yaşlarda ve ABD’de yaşıyor. Enver Altaylı’nın anlatımına göre Soğuk Savaş’ta aldığı rolde her zaman Türkistan, Türk Dünyası ve Türkiye’nin çıkarlarını gözeterek Komünist Sovyetler Birliği ile savaştı. Burada elbette elimde başka bir kaynak olmadığı için aksini iddia edecek değilim. Ama yazılan kimi şeylere de tereddütle yaklaştığımı söylemeliyim. Bununla birlikte gerçekten etkileyici bir hayat hikayesinden bahsediyoruz ve birgün bu hikayenin filminin çekileceğini düşünüyorum. Ayrıca bu hayat hikayesini farklı açılardan değerlendiren kitaplar da okumak isterim.

Şimdi gelelim kitaba, kitabın yazarı Enver Altaylı Ruzi Nazar’ı şahsen tanıyor, kendisinin de Özbek kökenli olmasından temelli bir dostlukları var. Enver Altaylı kitap üzerinde iyi bir çalışma yapmış, farklı kaynaklardan topladığı bilgileri güzel bir şekilde harmanlamış gözüküyor. Ama biyografi yazma uzmanlık gereken bir konudur. Kişinin hayat hikayesinden parçaları bir araya getirmenin yanında hayat hikayesini romanlaştırma becerisi de gerektirir. Keşke yazarın bu özelliği olsaymış, ya da yazar bu özelliği olan biri ile yaptığı söyleşiyi kitaplaştırsaymış yazmadan duramıyorum.  Kitabın belki İngilizce’ye çevirisinde bu yapılır ya da bu hayat hikayesi belki de Ruzi Nazar’ın kızı tarafından Slyvia (Zülfiye) Nazar (Oscar Ödüllü Akıl Oyunları – A Beautiful Mind kitabının yazarı) tarafından yeniden yazılır diye umutlanmadan edemiyorum.

Aynı sorun yine İkinci Dünya Savaşı ile ilgili ama bu sefer Türk diplomatların hayatını kurtardığı Yahudiler ile ilgili “Büyükelçi  - Emir Kıvırcık” kitabında da vardı. Bu kitabı kitapta bahsi geçen Büyükelçi’nin torunu yazmıştı. Aslında belki de, bu kitapların yazarlarından çok kitapları düzgün bir şekilde düzenlemedikleri için , yazarları düzgün yönlendiremedikleri için yayınevlerini suçlamak daha doğru.

14 Mart 2013 Perşembe

Nokia Lumia 620

Blackberry'min tuşlarının bozulması ve artık pin kodumu bile zorlukla yaza(ma)dığım için yeni bir telefon almak zorunda kaldım.

Bilgisayarıma yüklü Windows 8 bu yeni telefonun da alışmış olmak zorunda kaldığım Metro arayüzlü bir cihaz olmasını adeta cazip kıldı. Evet yerine göre Windows 8'den nefret ediyorum,ama sevimsiz Android, klişe iPhone ekranlarından sonra Metro arayüzü gözüme çok daha güzel geldi. Sonuçta Blackberry'den sonra aptal bir telefona dönmek ihtimal dahili bile olmadığından Nokia Lumia'ları listemin başına yerleştirdim.

Öncelikle şunu söyleyim. Bir telefona kenarda küçük bir servetim bile olsa bir bilgisayara vereceğim paradan daha fazla para vermek bana mantıksız geliyor. Telefon benim için amaç değil araç. Amaçladığım yazılımları çalıştırması ve işini doğru bir şekilde görmesi benim için yeterli...

iPhone. Neden sevmiyorum? Pahalı ve artık klişe. Apple Ford'un T modelinde yaptığı hatayı yapıyor. Henry Ford T modeli ile rekorlar kırarken arabalarını farklı renklere boyamayı ve özelliklerini çeştilendirmeyi hiç düşünmemişti. Şu anda bu hatayı Apple da yapıyor.

Android cihazları neden düşünmüyorum? Android'i düzensiz ve kontrolsüz görüyorum. Açılış ekranı, minik ikonları bir yerde toplayan ekran görüntüsü de çok sevimli gelmiyor. Ama herşeye rağmen Samsung S3 ve S3'ün Mini'si listemdeydi. Ama aşağıda anlatacağım gibi elendiler.

Öncelikle ben power user'ım yani Türkçe'si bilgisayarı ya da bu durumda telefonu en üst seviyede kullanan altını üstüne getiren bir kullanıcıyım. Bu hem mesleğimden ötürü böyle, hem de inciği cinciği ile uğraşmak ve istediklerimi yaptırmak ilgimi çekiyor. Şimdi bunu dedikten sonra daha büyük bir akıllı telefonu neden düşünmediğime gelelim. Üç neden var:
1. Para: Yukarıda yazdığım gibi kaliteli bir laptop alabileceğim bir parayla cep telefonu almak akılcı gelmiyor. Hem gelir - gider dengem gelir yönünde hala çok ağır basmıyor, hem de kaybetsem, kırılsa üzüleceğim bir cihaz almak istemiyorum. Evde çocuk var sonuçta ve yakaladığında cihazı müzik istediğinden eşimin telefonunu telef etmeye başladı bile. O yüzdendir ki zaten telefonda oğlumun yanında müzik açmıyorum.
2. Ekranın büyük olması aynı zamanda cihazın bir yerlere zor sığması anlamına geliyor. Bu da sevimli değil. Gerektiğinde telefon pantolonumun cebine de girmeli ki bu telefon girebiliyor.
3. Aslında yine büyüklükle ilgili ama eni boyu büyük ama kalınlığı olmayan bir telefonu ergonomik bulmuyorum. Neresinden tutacağım, nasıl telefonla konuşacağım? Aslında 2 madde yapabilirdim ama 2 ile 3 aslında farklı maddeler.

Neyse Nokia Lumia 920 pahalı idi, benim için karşılığı Samsung S3 idi. Android sevmediğim için tercihim 920 idi ama onun fiyatı da Samsung'dan pahalı olmakla birlikte her iki cihaz da fazlası ile iri idi. Bu arada herşeye rağmen S3'de karar kılsaydım, biraz daha büyüğü olan Note'a yönlenecektim kalem ile yazmak için, ama onu da biraz araştırınca el yazısı yazma özelliklerini hala yetersiz buldum. Tam karşılığı değil ama tablet not tutmak için daha ideal bir cihaz gibi gözüktü....

Nokia Lumia 820'yi inceledim. Fiyat olarak S3'e daha yakın olmakla birlikte ekran çözünürlüğü bir alt gruba aitti. Ayrıca hala iri ve kırılgan bir yapısı vardı.

İşte o noktada 620 ile tanıştım. Şekli çok ama çok hoşuma gitti. Plastik arka kapağı uzaktan ucuz gözükse de dokunuşu gayet güzeldi. 820'ye göre varolan eksiklikleri benim için önemli eksiklikler değildi (bir tek ekranı güneşte adeta okunamıyor, bunun dışında hala bu görüşteyim.) ve 750 TL fiyatı ile almak isteyeceğim bir telefondu. Aynı yerde S3 Mini ile karşılaştırdım, işletim sistemini bir tarafa bırakırsak ki, bu konuda tercihimi daha önce söylemiştim, ekranının daha küçük ama çözünürlüğün aynı olması yani dpi'sının yani birim alana düşen piksel sayısının daha fazla olması görüntüyü daha güzel kılmıştı. Ayrıca bahsi geçen cihazlara göre biraz daha kalındı ki, bu benim için bir artıydı.

Kullanmış olduğum 2-3 haftalık dönemde beğendiklerim:
1. Windows Phone 8: Evet uygulama sayısı hala az ve uygulamaların Android ve IOS versiyonlarına göre özelliklerinde eksiklikler olabiliyor ama buna rağmen Windows Phone 8'i seviyorum.
2. Ergonomisi: Dediğim gibi cihazın kalınlığı ekranının büyüklüğü tam yerinde, daha büyük bir cihaz istemiyorum.
3. Hız: Hızı yeterli, bazen takılma yapıyor, ama çok rahatsız edici değil.
4. Wireless hotpoint olması güzel ama şu ana kadar kullanmaya ihtiyaç duymadım. Facebook entegrasyonu başarılı, maillerimi Gmail ile gönderimde Türkçe karakterlerde sorun olması dışında sorun yok.

Beğenmediklerim:
1. Şarj süresi: 21 saat normal kullanımda dayanıyor ama telefon aktif bir şekilde kullanılırsa bu süre dramatik bir şekilde azalıyor. Ama anladığım kadarıyla tüm -akıllı- telefonlara ait bir problem.
2. Kimi vakit aradığın uygulamanın sadece Android ve IOS için yazıldığını öğrenmek.
3. Kimi uygulamaların 1 GB RAM istediğini görmek ki aslında 1 GB RAM isteyen uygulamayı yazan kişi ile tanışmak isterim, kardeşim bu telefon ya, adam C=64 ile 32 KB RAM ile senin oyunundan daha iyi oyun yazıyordu... Rome Total War 1 GB RAM ile bile çalışıyor. İnsaf ya... Bunu diyen adamın laptopunda 14 GB RAM var bu arada. :-)
4. Fotoğraf makinası kötü. Evet kötü olduğunu bilerek aldım, bu benim için sorun değil, çünkü SLR makina sahibi birisi olarak 920'nin fotoğrafları da bana güzel gelmeyecekti. Benim için telefon ile çekilecek fotoğrafların zaten bir değeri olmaz olamaz.
5. Gorilla Glass yok. 820 ile önemli bir farkı da bu. 820 ile aynı çözünürlükte olmakla birlikte ekranı biraz daha ufak ve dış darbelere karşı daha hassas, bir de tabi güneş ışığını çok daha az seviyor.
6. Bir de telefon üzerindeki üç tuştan, birisi back, birisi menü için anlaşılar işlevler görürken, üçüncü tuş Yandex Search'ü açıyor ve hemen hemen benim için hiçbir işe yaramıyor. Bu tuşu farklı amaçla kullanmanın bir yolu olmalı... Belki de var ve ben bilmiyorum.

Sözün kısası benim için 620 fiyatının karşılığını veren, basit bir akıllı telefon. Çok iddialı değil, ama renkli arka kapağı ile gayet sevimli... Hani biraz kadın telefonu gibi duruyor ama sıkılınca eşime vermeyi planladığım için çok da sorun değil.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Mediazine - PCKoloji

Önce MediaMarkt’ın dergisi olan Mediazine ile tanıştım, sonra Vatan Bilgisayar’ın dergisi olan PCKoloji ile, MediaMarkt ve Vatan Bilgisayar’ı ziyaret ettiğinizde ücretsiz olarak alabileceğiniz bu dergilerle ilgili birşeyler yazmak istedim.

Öncelikle MediaMarkt ile Vatan Bilgisayar’ın genellikle aynı sahada, teknoloji marketi alanında birbirine rakip ve özdeş iki firma olduğu yanılgısını düzeltmek istiyorum. Her iki firmanın hemen hemen aynı alanda oldukları doğru, ama buradaki hemen hemen kelimesi aynı zamanda aslında tam olarak aynı alanda değil anlamını da taşımaktadır. MediMarkt Almanya kökenli ve ana konusu tüketici elektroniği olan bir firma, Vatan Bilgisayar ise yerel bir firma ve Bilgisayar Sistemleri kökenli. Bu yüzden MediaMarkt ana olarak tüketici elektroniği alanında özellikle televizyon ve ses sistemlerinde, sonrasında beyaz eşya ve bilgisayar alanında iddialıyken, Vatan Bilgisayar ise en ön sıraya bilgisayarı, sonrasında ise tüketici elektroniği ve beyaz eşyayı yerleştiriyor. Bu yüzden MediaMarkt’da televizyon almak istediğinizde çok zengin seçeneklerle karşılaşırken, aynı zenginliği Vatan Bilgisayar’da bulamazken, bilgisayarınıza monitör almak istediğinizde ise durum tam tersine Vatan Bilgisayar lehine oluyor. Vatan Bilgisayar’da bilgisayarınıza OEM parçalar bulmakta bir sıkıntı yaşamaz iken, MediMarkt’da ise 2-3 mainboard ya da Türkçesi ile ana kart arasından seçim yapmak durumunda kalıyorsunuz.

Aynı durum dergilerde de mevcut. MediaMarkt’ın dergisi Mediazine geniş bir açı ile MediaMarkt’ın tüm ürün portöyünü kapsayacak şekilde sinemadan, yemek tarifine, hatta gezi yazılarına kadar çok farklı yazılar içeriyor. Vatan Bilgisayar’ın dergisi ise basitçe (derginin basitliğini değili, adlandırmanın basitliğini kastediyorum.) bir bilgisayar dergisi, piyasada parayla satılan dergilerin daha az sayfalı, ama ilginçtir içerik olarak çok doyurucu bulduğum bir örneği. Eşime ki, bilgisayar ile ilgisi son derece sınırlı, Mediazine’i versem okuyacak çok şey bulur ama PCKoloji’yi 20 saniye içinde bırakır. Her iki dergi de gerçekten iyi hazırlanmış, başarılı dergiler, bedava olmasa da alınabilecek dergiler. Bu arada evet her iki dergide de ürün reklamları var, ama bu göze sokularak yapılan değil, ürün tanıtımı altında rahatsız etmeden gerçekten bilgilendirerek yapılan reklamlar sözkonusu. Bildiğim kadarı ile her iki dergi de aybaşlarında çıkıyor. Bu aybaşlarında Vatan Bilgisayar’a ya da MediaMarkt’a uğramak için bir bahane olabiliyor ise, dergiler hedeflerini buluyor demektir ki, ben her iki dergi için de dergiyi almak için Vatan Bilgisayar ya da MediaMarkt’a uğramanızı tavsiye edeceğim.

8 Ocak 2013 Salı

Okuduğum kitaplar

Çok kitap okuyorum. Bir türe bağlı kalmadan, belki de yemek yiyişim gibi tatlıyı tuzluyu üzerinde fazla düşünmeden karıştırarak okuyorum. Listeme bakarsanız göreceksiniz ve kitapları neye göre seçtiğimi herhalde siz de anlayamayacaksınız. Ben bakıyor bakıyor ve anlamıyorum. Burada sıralanan kitaplar Haziran 2012'den bugüne kadar okuduklarımdır. 7 ayda 16 kitap, ayda 2 kitaptan fazla, aslında 1Q84'ünde büyüklüğü ve aslında 3 kitaptan oluştuğu göz önüne alınır ise 7 ayda 18 kitap diyebiliriz. Her koşulda, ayda 2 kitaptan fazla okumuşum.
  1. 1Q84 – Haruki Murakami (İngilizce çevirisinden)
  2. Stranger – Yabancı – Albert Camus (İngilizce çevirisinden)
  3. 11/22/63 – Stephen King (İngilizce)
  4. İçimdeki Budala –Serdar Turgut
  5. Fifty Shades of Grey – E.L. James (İngilizce)
  6. Fifty Shades Darker – E.L. James  (İngilizce)
  7. Fifty Shades Freed – E.L. James (İngilizce)
  8. The Emperor of All Maladies – A Biography of Cancer –Siddhartha Mukherjee (İngilizce)
  9. Macellan – Stefan Zweig (Türkçe çevirisinden)
  10. The Time Keeper – Mitch Albom (İngilizce)
  11. Wrong Bed , Right Guy – Katee Robert (İngilizce)
  12. Clarrissa – Stefan Zweig (Türkçe çevirisinden)
  13. Hobbit - J.R.R. Tokien (İngilizce) - 2. defa
  14. Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek - İlber Oltaylı (Türkçe) - Sanırım daha önce okudum.
  15. Two Sides of the Moon - David Scott - Alexei Leonov (İngilizce)
  16. Defiance - Nechama Tec (İngilizce)
Bundan sonra Mo Yan'ın The Garlic Ballads'ına devam edeceğim. Arızalanan Kindle'da başlamıştım, yenilenen Kindle ile devam edeceğim.

Bundan sonra bir de okuduğum kitapları daha dikkatle seçmeye çalışacağım. Bazen çöpler daha rahat okunsa da sonuçta çöp çöptür.