20 Mayıs 2015 Çarşamba

Bir Kitap - Unbroken: A World War II Book of Survival, Resilience, and Redemption

Geçenlerde Amazon’da Kindle için bir kitap aldım. Yeni bitirdim: Unbroken: A World War II Book of Survival, Resilience, and Redemption. Laura Hillenbrand yazmış. Kitabın kısa adıyla filmi de var Unbroken. Angelina Jolie yönetmiş. İçinde hemen hiç kadın olmayan bir filmi bir kadının yönetmesi de ilginç tabi.

Önce kitabı okudum. Kitap çok güzel, herkese tavsiye ederim. Türkçe çevirisi var mı emin değilim ama eğer varsa ve eğer 2. Dünya Savaşı ile ilgili hikaye ve kitaplar ilginizi çekerse mutlaka okuyun. Kitap sadece İkinci Dünya Savaşı ile ilgili değil, başka farklı hikayeler de var. Hatta neredeyse 4 kitaplık ya da 4 filmlik ya da 8 hatta 16 bölümden oluşan TV dizilik (Keşke böyle yapmayı düşünselerdi) içerik mevcut ama böyle düşünülmemiş ne yazık ki…

Filme gelince, kitabı dediğim gibi iki gün önce bitirdim, sonra filmi izledim. Film olmamış. Maalesef olmamış. Filmi kitabı okumadan önce izleseydim, belki daha olumlu konuşurdum ama filmi kitabı okuduktan sonra izlediğim için film çok çiğ kalmış diyebilirim. Zaten hikayenin uzunluğu gibi bir problem var, bu yüzden çok detay atılıyor ve kimi olaylar hikaye bütünlüğü için maalesef birleştiriliyor belki ama, bunların dışında atmosferi değerlendirdiğimde kitaptaki atmosferi flmde bulamadığımı da söylemeliyim. Filmi izleyip çok memnun da kalabilirsiniz, çünkü gerçekten etkileyici bir hikaye daha doğrusu hikayeler sözkonusu ama bu filmin ya da yönetmenin ya da oyuncuların değil doğrudan kitabın başarısı.

Neyse geri dönelim anlatmak istediğim şeye. Kitabı okurken, hikaye ilerledikçe kitabın sonuna yaklaşamadığımı ama tahmini bitiş süresinin neredeyse tamamlandığını farkettim. Nitekim kitabı okumayı tamamladığımda Kindle’da kitabın %75’inin bittiğini gördüm. Kitabın geri kalan kısmı indeks ve kaynakça için ayrılmıştı. Sonrasında Laura Hillenbrand’ın kitap hakkında yazdıklarını okuyunca şunu gördüm. Laura Hillenbrand kitabı 7 yıllık bir sürede yaptığı röportajları, başkalarının yaptığı araştırmaları ve röportajları, diğer başka kitap, gazete ve dergileri araştırarak ve yazılan bilgilerin doğruluğunu farklı kaynaklardan kontrol edip bütünleştirerek yazmıştı. Ve yazdığı kitap bir tarih kitabı değil sadece biyografiydi. Ben Türkiye’de hemen hiçbir kitapta böyle bir çaba görmedim. Çok kolay bir şekilde kitaptaki boşlukları kendi hayal gücü ile doldurabilecekken, böyle bir yola hiç sapmamış. Bunun yerine edinebildiği kaynaklardan olayları en az 3-4 farklı kaynaktan teyit edip, birleştirip, kağıda dökmüş. Adeta bilim adamı gibi çalışmış. Türkiye’de tarihçi diye geçinenlerin bundan alması gereken dersler var.

Türkiye’nin tarih alanında alması gereken çok dersler var ama neyse, blog’da siyaset yazmıyorum, yine yazmayayım. Türkiye’de tarih ilginç bir şekilde siyaset oluyor. Kimsenin gerçek tarihle belki de ilgilendiği bile yok.