27 Mart 2012 Salı

Trafik Cezası!!!

Annemdeyiz. Yani ben ve Alper. Para çekmeye Tuzla'ya inmem lazım. Niyetim yürümek, ama hava bir acaip, güneş var, ama rüzgarlı ve soğuk. Üzerimde mont var, ama terliyim, yürürsem daha fazla terleyeceğim ve sonra rüzgarla daha fazla üşüyeceğim, hasta olacağım. Sonuçta araba ile inmeye karar veriyorum.

Arabayı Kalekapı'da yer olmaz diye Peynirci Murat'ın önündeki boşluğa çekiyorum. Orada da yangın musluğu var, önünü kapatmayım diyorum. 1.5 - 2 m. gerisine arabayı çekiyorum. Sonrasında yürüyerek Kalekapı'ya İş Bankası'na varıyorum. 1.800 TL çekeceğim, ama banka 1.500 TL'den fazla vermiyor. Sonra üst tarafta çiğ köfteci görmüştüm, birkaç gündür canım çekiyor, bir de çiğ köfte alıyorum 10 TL'ye.

Dönüşte uzaklarda bir arabanın çekildiğini görüyorum, yaklaştıkça çekilen arabanın füme bir Corolla olduğunu, biraz daha yaklaşınca benim arabam olduğunu görüyorum. Araba tam tepedeyken yakalıyorum, polise tamam indirin arabayı parası neyse ödeyeceğim diyorum. Bu arada yangın musluğunun 1.5 m. gerisinde olduğumu söylüyorum, polisimiz ise 5 m. gerisinde durmam gerektiğini belirtip, elindeki trafik cezaları ile ilgili birşeyleri gösteriyor. Bakmıyorum, öyleyse öyledir. Burada tam bu noktada işte işler biraz karışıyor.
1. Benim burada kastettiğim trafik cezası her ne ise ödeyeceğim. Polisin ya da çekicinin derdi ise tahminim trafik cezasından çok belki trafik cezası ile birlikte ama değil (kimsenin günahına girmeyim) aracı çekme bedelini almak.
2. Bu arada üzerimde para var. Ama kredi kartı ile trafik cezasını ödemek varken, kesinlikle nakit ödeme yapmak istemiyorum.

Bu sırada arabayı aşağı indiriyorlar. Ben de bu arada arabanın altına bakıyorum, Kafkale'ye girişte 2 hafta önce altını güzelce yere vurmuştum, görünür birşey var mı diye kontrol ediyorum. (Kafkale, Kalekapı, Peynirci Murat, eğer Tuzla'lı değilseniz size hiçbirşey ifade etmeyecektir. Babamın köyünden ve köyündeki hiç tanımadığım akrabalarından bahsetmesi gibi oldu ama.. Belki sizin Tuzla'ya gelmeniz benim Samsun'a gitmemden ve bu akrabaları bulmamdan daha büyük ihtimaldir. Neyse devam ediyorum...)

Bu sıra polis memuru benim cezayı yazmaya başlayacak ama ruhsat ve ehliyeti eline aldıktan sonra para istiyor. Ben cezayı yazın, sonra ödeyeceğim diyor. Bunun üzerine bozuluyor. Cezayı şimdi ya da sonra ödememin sizin açınızdan ne farkı var diyorum. "Ama bu etik değil diyor." Şimdi, gerçekten ben neyin etik olup olmadığını anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum. Bu arada mesleğimi soruyor "İşsizim" diyorum. Hani yalan da değil. Soruyorum: "Ne etik değil?" "Siz arabayı indirince parayı ödeyeceğinizi söylediniz." "Ödüyorum ya cezayı yazdınız." "Onu değil, çekicinin parasını da". Şimdi jeton düşüyor bende.

Normal koşullarda 20-30-40-50 her ne ise polise para uzatmam gerekiyordu. Polis de muhtemelen bu durumda bu seferlik kaydı ile ceza yazmayacak ve parayı çekici alacaktı. (Rajonu bozdum galiba!!!) Para vermemem, cezayı kes fişi bana ver demem işleri karıştırdı. Bu arada polis memurumuzun günahını almayayım, sürekli olarak hem cezayı keseceğini hem de çekici ücretini de ödemem gerektiğini söyledi durdu. Ama önce anlattığımın daha doğru senaryo olduğu herhalde hepimizce kabul görür. Şimdi 72 TL ceza %25'ini ödeyeceğim, bir de çekici için 60 TL ödemek çok mantıklı gözükmediği için sesimi çıkarmadım. Cezayı aldım, kırıştırdım top yapıp cebime attım (Bu etik değil tartışması biraz gerdi.).  Ayrıca zaten çekilmemiş bir araba için neden çekici parası ödemem gerektiği de tabi ayrı bir mesele...

Bu arada çekicinin plakasının 41'li olması yani Kocaeli plakası olması biraz ilginç geldi. Hani Kocaeli plakalı taksiler İstanbul ile sınırlarına giremez ya, herhalde çekiciler için bu kural yok.

Kıssadan hisse 1: Arabanızı tam çekilirken görürseniz, ceza yememiş olabilirsiniz. En akılcı çözüm burada kibar bir şekilde çekiciye para vermek ve meseleyi kapatmak. Polise karşı üste çıkıp, birşey elde eden görülmemiştir (Milletvekili, hakim, savcı, belki avukat değilseniz.)

Kıssadan hisse 2: Yangın musluğuna karşı çekicilerin ve çekicideki polis memurunun özel bir ilgisi var. Yangın musluğundan uzak durun. Tuzla'da ise sahilde dikkatli olun, otobüs durakları ve çevresinde bu çekiciler Cumartesi, Pazar çok para kazanıyorlar. Bu arada aynı polisler özellikle Pazar günü Yalıboyu'nda lokantaların sahiplendiği kaldırımlar için ve arabaların dur kalkları ile ilerlemeyen trafik için hiçbirşey yapmıyorlar.

Kıssadan hisse 3: Burası Almanya değil. Almanya'da cezamı yemiş olurdum, kimse ile "Etik - Etik değil - Ne etik değil" gibi bir tartışmaya girmezsiniz. Aslında ilginçtir bu çok daha az stres demek.

Kıssadan hisse 4: Annenizin sözünü dinleyin. Annem evden çıkarken ısrarla yürümemi söylemişti. Gerçi ben de yürümek niyetindeydim ama... Rüzgar yok mu rüzgar.

Bu kıssadan hisse değil ama eski Tuzla'yı özledim, eskiden Tuzla, sadece Tuzla'dan ibaretken kışın yine öyle ama yazın da sahil çok kalabalık olmazdı. Hele geceyarısından sonra ortaokul çağlarında iken sahil yolunda futbol oynadığımı bilirim. Nostalji değil bu ama Yayla'nın bile ayrı bir yer olduğu vakit Tuzla çok daha güzeldi.

21 Mart 2012 Çarşamba

Annelik Babalık Zor Zanaat...

Dün babamla Kozyatağı Acıbadem hastanesindeyiz. -4. kata ineceğiz, yanımızda da 4-5 yaşında ayağı sorunlu bir kızımız ve anne babası var.  Onlar -2'nin yolcusu. Herhalde kızlarının fizyoterapisi için oradalar.
Babam kendi torunları dışında tüm çocuklara karşı ihtiyar huysuz bir adam... Küçük kız bu arada asansörün tuşlarına tekrar tekrar basmaya başlıyor.  Babam dayanamıyor: "Kızım basma asansörü bozacaksın." Kız bu arada tekrar karşı taraftaki asansörün tuşlarına tekrar basıyor. Babam yine kıza birşey söylüyor. Ben baba bassın birşey olmaz diyeceğim, kızın babasının kızına "Bas kızım bas birşey olmaz." dediğini duyuyorum. Susuyorum, Susmayıp babaya birşey diyeceğim, anneye birşey diyeceğim. Ama diyeceğimi anlasa adam zaten böyle konuşmaz.
Tamam gerçekten birşey olmaz. Ama senin baban yaşındaki adamın dediği söze böyle cevap verilir mi?
Senin böyle yetiştireceğin kızından hayır mı gelecek... Yazık...

Twitter - Hooverphonic - No More Sweet Music

Bu arada epeydir twitter'dayım: falcon291 olarak aratırsanız beni bulacaksınız.

Şu anda Hooverphonic'den No More Sweet Music albümü ilk CD'sini dinliyorum. Media Markt'da albüm kenara atılmış, 2.5 TL'ye satılıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Kenara atılmış bir albümden beklemeyeceğim kadar iyi çıktı.

Bundan önceki albümleri de araştırıp alacağım, ya da bir şekilde bulacağım. :-)

İmtihana Girerken Yenecekler

Eşim KPSS sınavına girmeden önce imtihana girerken yenecekleri bir kağıda yazıp saklamış. Paylaşmak istedim:

Akşam Yemeği:
Salatanın üstüne -> Keten tohumu, roka, tere koy.
Balık ye, yürüyüş yap.
Melisa çayı iç duş yap, yat.

Kahvaltı sabah - yumurta ye lop.
İki dilim buğday ekmeği peynir
Bir meyve ye - bir bardak meyve suyu iç.

Aşağıdaki kısım ise herhalde sınavlardaki yeni düzenlemeler nedeni ile artık mümkün değil.
Kavrulmuş kahve çekirdeği 8-10 imtihan olurken.
Bir avuç ceviz mutlaka kuru kayısı, incir
1 kutu meyve suyu iç.
Çekirdek kakule (?) sinüsü açmak için çiğne arada imtihan arasında
Ada çayı gündüz iç.